Aktan, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na göre parti seçimlerinin yargı gözetiminde yapıldığını ve iptal kararının yalnızca süresi içinde yapılan itirazlar üzerine seçim yargıcı tarafından verilebileceğini hatırlattı. Seçim sonucuna etkisi olmayan usulsüzlüklerin iptal nedeni olamayacağını belirtti.
YSK’nın uygulamalarına dikkat çeken Aktan, tam kanunsuzluk hallerinde istisnai olarak süresi geçmiş itirazları da değerlendirebildiğini, ancak bu yetkinin yalnızca YSK’ya ait olduğunu yazdı. Hukuk mahkemelerinin bu konuda karar vermesinin, bir ceza mahkemesinin boşanma kararı vermesine benzediğini belirterek bunun yok hükmünde sayılacağını ifade ediyor.
Gündemdeki kongre tartışmalarına değinen Aktan, hile iddialarına rağmen sandık kurullarının yasaya aykırı oluştuğuna veya sonucu etkileyecek oy kullanımına dair kanıt bulunmadığını, dolayısıyla tam kanunsuzluk halinin mevcut olmadığını vurguladı. Bu nedenle hukuk mahkemesinin devreye girmesinin yetki aşımı olduğunu söylüyor.
ANKARA VURGUSU
Aktan, ihtiyati tedbir kararlarının da SPK’ya göre yalnızca partilerin tüzel kişilik merkezinin bulunduğu Ankara’daki mahkemelerde alınabileceğini belirtiyor. Yargıtay kararlarına da atıf yaparak, farklı illerde açılan davaların Ankara’da birleştirilmesi gerektiğini hatırlatıyor
HSYK’YE ÇAĞRI
Aktan yazısını şu soruyla tamamlıyor:
“Seçim hukukuna göre yetkili kurul ortadayken, mahkemelerin görev alanı dışına çıkması hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu noktada Hâkimler ve Savcılar Kurulu ne yapacaktır?”
Aktan’ın yazısının tamamı:
Hukuk mahkemeleri YSK yerine karar verebilir mi?
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na (SPK) göre siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları ile il kongresi ve büyük kongre seçimleri yargı gözetiminde yapılır (m.21/1). Seçimlerde “seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline” hâkim karar verir (m.21/11). Ancak seçimin iptaline karar verilebilmesi için öncelikle gözetilmesi gereken husus, “seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim” sonucuna itiraz edilmiş olup olmaması yargıcın gözetmesi gerektiğidir. Söz konusu süre geçtikten sonra yapılacak itiraz süre yönünden reddedilir.
Süresi içinde itirazın yapılması halinde;
– Seçimin sonucunu etkileyecek usulsüzlük olup olmadığı ile
– Kanuna aykırı uygulama bulunup bulunmadığının seçim yargısı tarafından incelenmek zorunluluğu vardır.
Söz gelimi, üye olmayanın ya da delege olmayanın seçimde oy kullanması halinde seçimin sonucunu kullanılan oy etkiliyorsa seçim iptal edilecektir. Örneği sürdürelim, kullanılmaması gereken oy 1, seçim sonucundaki fark 2 ise, geçersiz olması gereken oy seçimi kanununa verilmiş kabul edilse bile sonuca etkili olmadığı için seçimin iptali gerekmeyecektir.
Seçimin yargıç tarafından, süresinde yapılan üzerinde iptal edilmesinde, “bir aydan az ve iki aydan fazla bir süre içinde olmamak üzere seçimlerin yenileneceği tarihi” tespit edilerek ilgili siyasi partiye bildirilir.
YSK’NİN ALANINA MÜDAHALE
Seçim hukukunda düzenlenmiş süreler, seçim güvenliği ve istikrarı içindir. Resen gözetilir; bu itibarla hak düşürücü süredir. Yüksek Seçim Kurulu’nun geliştirdiği uygulamaya göre, “tam kanunsuzluk” hallerinde süreden sonra da istisnai olarak karar verildiği görülmektedir. Sandık kurulunun yasaya aykırı oluşmuş ve seçim sonucuna da süresinde itiraz edilmemiş olmasına karşın Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tam kanunsuzluk halinin varlığıyla kesinleşmiş seçimi iptal edebilir. Konu YSK’nin yetki/görev alanındadır. Adli mahkeme bu konuda yetkisizdir, görevsizdir.
Kesinleşmiş seçim sonucuna ilişkin mahkemenin vereceği karar, YSK’nin alanına müdahale anlamına gelir. Çarpıcı bir örnek verilebilecek olursa, bir ceza mahkemesinin boşanma kararı vermesine benzer. “Hukuk dünyasında doğmadı ve yok hükmünde olduğu hukukçularca belirtilmektedir. (Prof. Dr. Doğan Soyaslan, “45 Asliye Hukuk Mahkemesi kararı üzerine…”, 08.09.2025, Cumhuriyet)
‘TAM KANUNSUZLUK HALİ YOK’
Gündemde olan ve günlerdir değerlendirme yapılan, davalara konu edilen olayda, özel yasaya göre (SPK) yapılan il kongresi ve genel kongresi sonuçları kesinleşmiştir. Kongrelere “hile” karıştırıldığı ileri sürülmektedir. Ancak sandık kurullarının yasaya aykırı oluştuğuna ve seçim sonucunu etkileyecek ölçüde/sayıda delege olmayanların oy kullandığına ilişkin bir iddia mevcut değildir. Bir diğer anlatımla “tam kanunsuzluk hali yoktur.”
Somut olayın hukuksal değerlendirilmesinde hukuk mahkemesinin yetkisinin olmadığı, konunun bütünüyle seçim yargısının alanında olduğu açık. Ceza mahkemesinde dava (M.112) açılmış olması da sonuca etkili görülmemektedir. Seçime girme yeterliliği kazanmayan bir partinin seçime girmiş ve dahası ceza mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilip kesinleşmiş olması bile YSK tarafından seçimlerin iptal nedeni sayılmadığı bilinmektedir. Hatta o partinin aldığı oyların iptal edilmesi halinde bir başka partinin barajı geçeceği açık olmasına rağmen!
İHTİYATİ TEDBİR MÜMKÜN MÜ?
Bütün bunlara karşın hukuk mahkemesi ihtiyati tedbir kararı vermesi mümkün mü?
Açıklanmaya çalışıldığı üzere seçim hukuku kurallarına karşın ihtiyati tedbir kararı nasıl verilecektir. Hukuk Mahkemesi Kanunu’na (HMK) göre genel kurul, “davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Aynı yasanın 390/1. maddesi ihtiyati tedbir talebine ilişkin davada görevli ve yetkili mahkemenin, esas hakkında görevli ve yetkili mahkeme olduğunu düzenlemektedir.
Partilerin il ve ilçe örgütlerinin tüzel kişilikleri bulunmamaktadır. Siyasi Partilerin genel merkezlerinin Ankara’da bulunması zorunludur. (SPK. M. 8/2) Tüzel kişilik genel merkezlerinde olduğu gözetildiğinde ve davalı da parti tüzel kişiliği olmasına göre tedbir davası Ankara mahkemesinde açılmalıdır. Birden fazla yerde ve mahkemelerde açılmış ise ilk açılan Ankara mahkemesinde birleştirilmelidir. Davalının yerleşim yeri (partiler için Ankara) dışında açılan tedbir davasında Yargıtay da ikametgâha işaret etmektedir (4.HD. 9. 2. 2004 tarih, 2003/15197 esas, 2004/3592 karar).
HSYK NE YAPACAK?
Hukuk mahkemesinin YSK’nin alanına giren bir davada karar vermesi halinde partinin seçiminin kesinleşmesinden sonra seçilmiş kişilerin “menfaatleri zarar göreceğinden ceza yargılamasına konu olabilmektedir. Yargıtay, idari yargının yetkisinin de olan bir olayda, hukuk mahkemesinde ihtiyati tedbir kararı veren yargıcın görevde yetkiyi kötüye kullandığını kabul etmiş ve onaylamıştır. Mahkûmiyet kararını onamıştır (Ceza Genel Kurulu, tarih 6.5. 2008, 76/97 Esas-Kısas).
Ülkenin gündemini meşgul eden, gerilime neden olan davalarda, seçim hukukuna göre yetkili kurulun açık olmasına karşın, yetki/görev alanının dışına çıkılması hukuk devleti ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Kurallar gereği kurumlar bellidir. Görev sınırları anayasa ve yasalarda belirlenmiştir. Yurttaşların hukuk devleti ilkesine inançlarını sürdürmeleri kamu görevlilerine de düşmektedir; başta yargıya olmak üzere! Bu bağlamda “Hâkimler ve Savcılar Kurulu ne yapacaktır” sorusu da haklı bir sorudur!